Anahtar Kelimeler: Kefil, kefalet sözleşmesi, azami süre, kira ilişkisine kefalet, belirli süreli kefalet, belirsiz süreli kefalet, gerçek kişiler, azami on yıl, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)
Kefalet ilişkisinde kefil, karşı edim almaksızın, borçlunun borcunu ifa etmemesi riskine karşı kişisel bir teminat altına girmekte ve asıl borç ilişkisinin devam ettiği süre boyunca bundan sorumlu olmaktadır. Borç ilişkisinin tabi olduğu süre, kefilin sorumluluğu açısından yalnızca bir üst sınır teşkil eder.
**Belirli Süreli Kefalet:**TBK m. 600 uyarınca belirli süreli kefalette, kefilin kefaletten doğan sorumluluğu, sürenin dolması ile ileriye etkili olarak, kendiliğinden sona erecektir (mülga Borçlar Kanunu’ndaki ek bir aylık süre yeni kanunda kaldırılmıştır). Sürenin etkisi mutlak olup, kefalet de kefilin herhangi bir beyan ve ihbarına gerek olmadan, kanun gereği kendiliğinden son bulacak, tarafların aksi yönde yapacakları anlaşmalar geçersiz olacaktır. Sürenin başlangıcı kural olarak kefalet sözleşmesinin kurulma anıdır. Belirlenen süre içinde kefilin takip edilmesi, sürenin kefaleti sona erdiren etkisini engelleyecektir. Belirli süreli kefalet sözleşmesi hem adi hem de müteselsil kefalet bakımından yapılabilir. Kefalet süresinin, asıl borcun muacceliyet süresi esas alınarak belirlendiği hallerde, belirli süreli kefaletten bahsedebilmek için asıl borcun muacceliyet anının belirli veya belirlenebilir olması gerekmektedir. Aksi halde belirli süreli kefaletten söz edilemeyecektir. Tarafların sözleşmenin kurulmasından sonra da kefalet süresine ilişkin bir anlaşma yapmaları mümkündür. Kefalet kurulduktan sonra sürenin belirlenmesine veya önceden belirlenmiş sürenin uzatılmasına ilişkin anlaşmalar kefalet sözleşmesi değişikliği niteliğinde olacak, kefilin sorumluluğunu arttırdığı için de TBK 582/III hükmü gereği kefalet sözleşmesinin şekline uyularak yapılacaktır.
Yargıtay uygulamasında, kira sözleşmesine kefalet halinde, süreli yapılan kira sözleşmesinin uzayan dönemleri için kefaletin de devam edip etmeyeceği yönünde açık bir belirleme mevcut değilse, kira sözleşmesinde belirtilen sürenin sonunda kefaletin de sona ereceği kabul edilmektedir. Yargıtay kefili koruyucu bir amaç güderek kefalet sözleşmesini, kira sözleşmesinin süresine bağlı olarak belirli süreli kabul etmektedir. Buna göre kefilin sorumluluğu kira sözleşmesi ile sınırlı olup, kira sözleşmesinin kendiliğinden uzadığı kira dönemlerine ait alacaktan kefil sorumlu tutulamayacak, bu çerçevede talep edilebilecek alacaklar kefaletin kapsamında olmayacaktır.
Belirsiz Süreli Kefalet: Sözleşmede kefilin sorumlu olacağı süre açık veya örtülü olarak belirlenmemişse belirsiz süreli kefalet ilişkisi gündeme gelir. Bu durumda asıl borçlunun alacaklı tarafından hemen takip edilmesini sağlamak amacıyla TBK m. 601 hükmü düzenlenmiştir. Buna göre kefilin sorumluluğu maddedeki belirli şartların sağlanması halinde kanun gereği son bulacaktır. Kefil, asıl borcun muaccel olması ön koşulu ile alacaklıdan bir ay içinde borçluya karşı dava ve takip haklarını kullanmasını, varsa rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takibe geçmesini ve alacaklıdan bu takiplere ara vermeden devam etmesini isteyebilecek, bu talepler alacaklı tarafından yerine getirilmezse, kefalet kanun gereği kendiliğinden sona erecektir. Kefil bu imkândan adi kefalette her zaman; müteselsil kefalette kanunun öngördüğü hallerde yararlanabilecektir.
Borç, alacaklının borçluya yapacağı bildirimle muaccel olacaksa kefil, alacaklıdan muacceliyet bildiriminde bulunulmasını talep edebilecektir ancak bu talep, kefalet sözleşmesinin kurulmasından itibaren en erken bir yılın sonunda yapılmalıdır. Alacaklının kefalet sözleşmesinin kurulmasından itibaren bir yılı aşan bir tarihte muacceliyet ihbarında bulunabileceği hallerde, alacaklıdan bu ileri tarihte derhal bildirimde bulunması talep edilebilecektir. Alacaklının bildirimi yaptıktan sonra yine üzerine düşen diğer külfetleri yerine getirmesi gerekmektedir. Aksi halde kefalet yine sona erecektir. Sürenin kısaltılması mümkündür. Kefilin doğrudan takibinin mümkün olduğu hallerde ilgili hüküm uygulanmayacaktır.
On Yıllık Azami Süre: Kefili koruyucu nitelikteki hükümlerin en önemlilerinden biri TBK m. 598/III’te gerçek kişiler bakımından öngörülen azami süre sınırlamasıdır. Hükmün uygulama alanı mutlak olarak gerçek kişiler olup, tüzel kişiler bu korumadan yararlanamazlar. Hem adi hem de müteselsil kefalet bakımından uygulanacak hükme göre gerçek kişiler azami on yıl için kefalet taahhüdü altına girebileceklerdir. Belirli süreli kefalette taraflar daha uzun bir süre kararlaştırmış olsalar dahi, uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça, gerçek kişilerin sorumluluğu on yıllık yasal sürenin sonunda sona erecektir. Süre kefalet sözleşmesinin kurulması ile başlar. Gelecekte doğacak borca kefil olan bir gerçek kişi, on yılın sonunda borç henüz doğmasa bile sorumluluktan kurtulacaktır. Burada teminatın kaybedilmesi riski alacaklının üzerindedir. Hüküm emredici niteliktedir. Dolayısıyla sözleşmede aksi bir düzenleme yapılırsa, süre sınırını aşan kısım hükümsüz olacaktır. Mülga BK zamanında yapılmış kefalet sözleşmeleri açısından on yıllık süre, TBK yürürlüğe girmeden önce dolmuş ancak kefalet sözleşmesi de halen devam ediyorsa, TBK’nın yürürlük tarihinden itibaren hesaplanacak bir yıllık ek süre uygulanacak, kefalet bu bir yılın ardından sona erecektir. On yıllık sürenin geçmesi ile kefaletin sona erdiği hâkim tarafından da re’sen nazara alınacaktır.
Hükmün devamında istisnalardan bahsedilmiştir. Buna göre kefil ve alacaklı, aynı borç ilişkisi için tarafları ve konusu aynı olan yeni bir kefalet sözleşmesi kurarak kefalet sorumluluğunu dolaylı da olsa uzatabilecekler ancak yeni sözleşme de yine on yıllık zaman sınırına tabi olacaktır. Diğer istisna ise tarafların anlaşmaları halinde kefilin sorumluluğunu hükümdeki belli şartlar dahilinde bir defaya mahsus olarak on yıl daha uzatabildikleri haldir. Sorumluluğun uzatılabilmesi, en erken kefaletin sona ermesinden bir yıl önce kefilin, kefalet sözleşmesinin şekline uygun yazılı açıklamasıyla mümkün olabilecektir. Taraflarca aksi kararlaştırılmamışsa uzatma anlaşması, kefalet süresinin sona ermesinden itibaren hüküm doğuracaktır.
Süresi içinde muaccel hale gelen kefalet borcu, asıl borcun zamanaşımı süresinden bağımsız olup TBK m. 146 kapsamında on yıllık genel zamanaşımı süresine tabi olur. Bu süre, kefilin borcunun muaccel olmasıyla ve en erken esas borcun muaccel olduğu gün başlar. Zira kefaletin fer’iliği gereği, kefilin borcu, asıl borçtan daha önce muaccel olamaz. Geçerli olarak doğmuş kefalet borcu on yıldan daha kısa süreyle belirli süreli kefalet sözleşmesi kapsamında ise artık on yıllık genel zamanaşımı süresi uygulanmayacaktır.
TBK m. 155 uyarınca zamanaşımı asıl borçluya karşı kesilince kefile karşı da kesilmiş olacak ancak kefile karşı kesilince asıl borçluya karşı kesilmiş olmayacaktır. Kefil, asıl borcun zamanaşımına uğradığını bilmeden kefil olmuşsa, alacaklıya karşı zamanaşımı def’inde bulunabilecektir. Borçlunun zamanaşımı def’inden vazgeçmiş olup olmamasının bir önemi yoktur. Ancak kefil asıl borcun zamanaşımına uğradığını bilerek kefil olmuşsa, zamanaşımı def’ini ileri süremez.
Bültende Yararlanılan Kararlar: Yargıtay 6. HD 09/10/2012, 2012/11893 E., 2012/12986 K. Yargıtay 6. HD 25/01/2020, 2009/10315 E., 2009/474 K.; ve Y 19. HD 06/06/2005, 2004/9883 E., 2005/6268 K.
Kaynakça Bilgen, Mahmut: 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Işığında Öğreti ve Uygulamada Kefalet ve Yargılama Hukukuna İlişkin Uyuşmazlıklar, Ankara, Adalet Yayınevi, 2013 Kaya Kızılırmak, Cansu: Kefalet Sözleşmesinin Kendine Özgü Sona Erme Halleri, İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, 2019